Çocuklara Söylenmemesi Gereken 5 Cümle
- Psikolog İrem Polat
- 18 Tem 2019
- 3 dakikada okunur
Çocuklarımızı yetiştirirken çoğu zaman olumlu niyetlerle ve amaçlarla kullandığımız klişe
söylemlerin aslında işe yaramadığını biliyor muydunuz? İşte kullanırken özen gösterilmesi
gereken 5 cümle:
1. ‘Çok güzel bir resim çizmişsin’: Çocuklar çizdiği resmi veya yaptığı herhangi bir şeyi
size gösterdiğinde, tüm dikkatinizi ona vermenizi ister. Pek çok zaman çocukların
yaptıklarını övmenin, onların gelişimi için iyi olacağını düşünürüz. Oysa her türlü
yargı ifadesi çocukları rahatsız eder. ‘Harika bir resim yapmışsın.’ ifadesi bile bir süre
sonra çocuktaki inandırıcılığını yitirir. Hatta ‘Çok güzel resim çizdiğim takdirde
sevilirim’, ‘resmime sadece bakıp geçti, çok da ilgisini çekmedi’ gibi düşünceler
oluşmasına neden olabilir. Yersiz ve sürekli övgü performans kaygısı oluşturur. Çocuk
her şeyi ebeveynini memnun etmek için yapmaya başlar. Çocuğun yaptığı, ürettiği işi
överek yargıda bulunmak yerine, üretileni detaylı tasvir etmek çok daha etkilidir.
Örneğin: ‘Vay! Eteği mavi, bluzu mor boyamayı tercih etmişsin. Renk geçişlerine
bak! Ne kadar çok detay var! Burası daha açık mavi, burası daha koyu. Bu resim
bende pek çok duyguyu uyandırıyor.’ gibi detaylı betimlemeler çocuklar için çok
kıymetlidir. Her şeyden önce sizin onunla ilgilendiğinizi hissetmesine imkan
sağlayacaktır.
2. ‘Korkacak bir şey yok’: Korku; dışlanan, hor görülen ve toplum tarafından inkar
edilen bir duygudur. Korktuğunu belli eden kişiye ‘zayıf’ muamelesi yapılır. Korkuya
karşı olan bu toplumsal tepkinin, ötekinin korkusunu gören bireye, kendi varoluşsal
korkularını anımsatmasıyla açıklanabileceğini düşünüyorum. Bu söylemler, mevcut
sorunu çözmediği gibi pek çok zaman da bireylerin duygularını bastırmasına ve
gerilimlerinin artarak devam etmesine neden olur. Korktuğu için rencide edilen çocuk,
kendisini yalnız ve çaresiz hisseder. Ebeveyninin kendisini anlamadığını düşünür ve
kendisi hakkında olumsuz inançlar geliştirir: ‘farklıyım’, ‘güçsüzüm’, ‘yetersizim’,
‘zayıfım’ gibi.
3. ‘Bebek gibi ağlama’: Ağlamak ne zamandan beri zayıflık/ savunmasızlık göstergesi?
Erkeklerin ağlamayacağına kim karar verdi? Nedendir ağlarken ki bu mahcubiyet?
Oysa ağlamak bedenin rahatlamasına, kişinin kendini sakinleştirebilmesine imkan
sağlar. Bedenden kortizol (stres hormonu) atılır, bedende endorfin ve doğal ağrı
kesiciler üretilir. Oksitosin sayesinde dinginlik duygusu sağlanır. Göz çevresindeki
yabancı maddeler temizlenir. Ağlamakla barışalım. Çocuklarımız ağladıklarında, bu
aslında biyolojik olarak verdikleri bir reaksiyon. Bin yıllardır insan evladı neslini daha
iyi devam ettirmeye programlandı. Çocuk ağladığında dikkatini başka bir yere
çektiğimizde, bedenden ve zihinden atılmak istenen dışavurumun önüne geçmiş
oluruz. Oysa ağlayan çocuğa eşlik etmek, onu kapsamak, sarılmak, duygularını dile
dökmek, ‘Bu senin için zordu, hayal kırıklığına uğradın, buradayım, yanındayım’
demek ne şifa doludur... Durdurmak, ötelemek, halının altına süpürmek sadece anı
kurtarır.
4. ‘Derhal odana git!’: Çocuklarla yaşanan sorunlarda en sık kullanılan cümlelerden biri
bu! Peki 11-12 yaştan önce bu söylemin herhangi bir işe yaramayacağını, aksine
çocuğa zarar vereceğini söylesem ne düşünürsünüz? Odasına gönderilen çocuk, neyi
düşünmesi gerektiğini bilmez. Ergenlikten önce beynin ilgili bölümleri henüz tam
anlamıyla gelişmediği için çocuk kendini tecrit edilmiş hisseder. Sebep ve sonuç
ilişkisini analiz edebilme, kendine dışardan bakabilme karmaşık bir sistemdir. Çocuk
için ebeveyninden uzakta kalmak çok ağır bir bedeldir ve bu durum tekrar ettikçe,
süreç, yaşamı boyunca bireyin kendilik algısını olumsuz etkileyecektir. ‘Ben kötü
biriyim’, ‘Ben annemi hasta ediyorum’, ‘yalnız kalmaya mahkumum’ gibi.
Reddedilmek, uzaklaştırılmak çocukları strese sokar. Salgılanan hormonlar
neticesinde ‘odasında’ yoğun duygularıyla bir şey öğrenmesi, yaşanılanlardan ders
çıkarması ve hatasını düzeltmesi imkansız hale gelir. Yaşanan her ne ise çocukla
kalmak, duygusunu tasvir etmek, gerekli durumlarda onarmaya yönelik yaptırımlarda
bulunmak çok daha işlevsel olacaktır.
“Çok öfkelisin. Canını sıkan nedir? Bana anlatabilirsin.”, “Bütün duvarları çizmişsin.
Duvarlar çizmek için değildir, çizmek için kağıt kullanabilirsin. Şimdi süngeri
getirebilirsin. Bunu silmemiz gerekiyor.’
Eğer sakinleşmek için sizin mesafeye ihtiyacınız varsa, çocuğu reddetmeden ‘Benim
sakinleşmeye ihtiyacım var. Odamda rahatlayıp, 10 dakika sonra buraya geleceğim.’
ifadesi, çocuğun, ötekinin gereksinimlerini fark etmesine imkan sağlayacaktır.
5. ‘Hadi’: Ülkemiz çocukları ‘hadi’, ‘yap’, ‘dur’, ‘kalk’, ‘topla’, ‘yatağa’, ‘giyin’ vs. gibi
talimatlara sık maruz kalıyor. Yapılan araştırmalar erkek çocukların, kız çocuklara
oranla beyinlerinin sözel kısmının daha geç geliştiğini ortaya koyuyor. Yani kızlar
kendilerine söylenenleri dinlemeye daha erken dönemde hazır bulunuyorlar.
Araştırmacılar, özellikle sık komutlara alışmış çocukların, ikinci sözcükten sonrasını
dinlemediğini belirtiyor. Ebeveynler ‘beni duymazdan geliyor’, ‘söylediklerimi
umursamıyor’ diye düşünebilir. Çocuklar kendilerine sürekli ne yapmaları gerektiği
söylendiğinde kendilerini aciz ve bağımlı hissederler. İpucu: Çocuklarımıza
dokunarak ve onlarla göz teması kurarak iletişim kurmak, onların dikkatini
çekebilmemizi sağlar. İlle de komut vermemiz gereken durumlarda kısa ve öz
cümleler seçebiliriz. Böylece hem dikkatleri dağılmaz hem de nasihat veriliyor
hissetmezler. Amacımız çocuğun utanç duyması değil, öğrenmesidir.
Commentaires